Osman Arıoğlu
5 Kasım 2018
Örtülü sermaye uygulamasında istisna getirilebilir mi?
Örtülü sermaye uygulamasında istisna getirilebilir mi?
Örtülü sermaye konusu, yıllardır en çok tartışılan konulardan biri olagelmiştir. Esasen zaman içerisinde bu konunun biraz daha geniş bakılması ve ölçüleri net olarak belirlenmesi gereken bir konu olduğu anlaşılmış ve buna yönelik belirlemeler 2006’da yürürlüğe giren 5520 sayılı yeni Kurumlar Vergisi Kanunu ile yapılmıştır.
Eskiden örtülü sermaye konusunda net bir ölçü bulunmadığı için, çoğu zaman örtülü sermaye nedeniyle yazılan raporlarda şirketlerin mağduriyeti söz konusu olmaktaydı. 2006 yılında yapılan Kurumlar Vergisi Kanunu düzenlemesi sırasında örtülü sermaye için de şartlar daha net olarak belirlenmiş oldu. Denildi ki, öz sermayenin üç katını aşan tutarda grup içi borçlanmalarda örtülü sermayeden söz edilebilecektir. Bu uygulama, hem şirketler açısından hem de mali idare açısından açıklık ve belirlilik getirmesi bakımından önemli bir tarihi milat oluşturmuştur. Üstelik uygulama yapılırken; bir önceki yıl sonu öz sermayesi ile takip eden yıldaki borçlanmanın kıyaslamada dikkate alınması esası, net olarak belirlenmiş olduğundan da, objektif bir kriter sağlanmış durumdadır. Bu yönüyle uygulamanın eleştirilecek bir tarafı yoktur.
Ancak, 2018 yılı Ağustos ayından itibaren başlayan kur atağı nedeniyle ekonomimizde olağanüstü bir dalgalanma dönemi yaşanır hale gelmiştir. Elbette şu günlerde bu kur atağının ateşi sönmeye yüz tutmuş ve ekonomide yeniden istikrara kavuşma emareleri görülmeye başlanılmış olsa da, bir yandan da bu kur atağının ve beraberinde gelen yüksek enflasyon ve de faiz oranları ile piyasadaki daralma şirketler açısından yeni bir ihtiyacı ortaya çıkarmıştır.
Kamunun aldığı bütün tedbirler ve yapılan açıklamalara rağmen uygulamada şirketlerin bankacılık sisteminden kaynağa ulaşmaları normal dönemlere göre çok daha zorluk arz eder durumdadır. Özellikle kâr marjının düşük olduğu ve borçluluk nedeniyle artan kur veya faiz oranları sonucunda öz varlığını kaybetmek durumunda olan ve mevcut borçları da öngörülen üzerine çıkan şirketler bakımından bankacılık sisteminden borçlanmak hiç de kolay değildir. Hal böyle olunca da, grup içi fonlamanın önemi bu tür dönemlerde daha da fazladır. Bu durumdaki şirketlerin grup içi fonlama imkanlarında ise karşılarına örtülü sermaye, yani dönem başı öz varlığın üç katını aşan grup içi borçlanma ile karşılaşma durumu söz konusu olmaktadır. Şirket bir yandan bankacılık sisteminden borçlanmazken, diğer yandan grup içi kaynak temin ettiğinde de bu kaynak için mevzuat gereği uygulanması gereken faiz veya aidatları gider yazamaz hale gelmektedir. Bu durumda şirketin mali yapısı daha kötüleşen bir konuma gelmektedir.
YAPILMASI GEREKEN
Konuyu ana hatları ile bu şekilde ortaya koymuş olduk. Sözü daha fazla uzatmadan önerimize gelelim: Her ne kadar 2006 yılında yapılan değişiklikle objektif kriter haline gelen ve uluslararası standartlara da uygun olan, öz varlığın üç katını aşan borçlanmalarda örtülü sermayeden söz edilebilir, hükmü Yasada yer almakta ise de bunun geçici olarak, yani ekonomideki dalgalanmanın tamamen ortadan kalktığı ve normalleşmenin çok net ortaya çıkacağı makul bir süreye kadar ertelenmesi yararlı olacaktır. Yapılması gereken, bir yasa değişikliği ile bu iş için uygun bir zaman olacağını düşündüğümüz iki yıllık bir dönem için grup şirketlerden öz varlığını üç katını aşan tutardaki borçlanmalarda örtülü sermaye kuralı ve hükümleri uygulanmaz denilmesidir.
Döviz kurundaki dalgalanmaların ilk başladığı dönemlerde kur artışı nedeniyle Ticaret Kanunu açısından teknik iflas durumuna düşen şirketler için teknik iflas hükümlerinin uygulanmayacağına yönelik düzenleme gibi, örtülü sermaye hükümleri de uygulanmayacak denilmesi daha önce yapılan düzenlemenin vergisel taraftan da sağlanması olacaktır.
YIL SONUNA KADAR UZATILAN DÜZENLEMELER
Bu arada ekim ayı sonu itibari ile süresi dolan imar affı süresinin Yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yıl sonuna kadar uzatılması, arkasından da Hazine ve Maliye Bakanlığınca;
Yüzde 1.5 tapu harcı uygulaması,
Normalde yüzde 18 KDV oranına tabi olması gereken konutlarda ve mobilyada indirimli (yüzde 8) KDV uygulaması,
Silindir hacmi 1600 cc’nin altındaki otomobil ve ticari araçlarda Özel Tüketim Vergisinde 15 puana kadar indirime gidilmesi,
Beyaz eşyada ÖTV istisnası getirilmesi,
Uygulamaların yıl sonuna kadar devam edeceğinin açıklanması ekonominin canlanması noktasında alınmış önemli kararlardır.
Bu yazı 1,626 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
18 Mart 2024
Cari açık gidişatı
-
4 Mart 2024
Döviz nereye?
-
19 Şubat 2024
Bir Danıştay DDK kararı ve damga vergisi uygulaması
-
5 Şubat 2024
Anayasa Mahkemesinin enflasyon muhasebesine ilişkin kararı kimleri etkileyecek?
-
22 Ocak 2024
Anayasa Mahkemesinin enflasyon düzeltmesine ilişkin kararı
-
8 Ocak 2024
Bilmediğini bilmemek veya cehaletin dayanılmaz cazibesi
-
25 Aralık 2023
Ademi Tahsis İlkesi
-
11 Aralık 2023
Enflasyon muhasebesi uygulaması
-
27 Kasım 2023
Ekonomilerde stagflasyon ihtimali
-
13 Kasım 2023
Faiz artırımlarının sonuna geliniyor mu?
-
30 Ekim 2023
Nice 100 yıllara
-
16 Ekim 2023
İsrail-Filistin savaşı ve ekonomiye etkileri
-
2 Ekim 2023
Parite nereye?
-
18 Eylül 2023
OVP ne söylüyor?
-
4 Eylül 2023
Son Merkez Bankası kararları ve geleceğe bakış
-
11 Kasım 2022
Sermaye kaybı nedeniyle sermaye artırımında yeni düzenleme
-
19 Şubat 2021
Finansman gider kısıtlaması uygulaması başladı
-
9 Haziran 2020
Kambiyo muamele vergisi uzun süreli olmayabilir
-
1 Haziran 2020
Biraz parasal genişleme hemen enflasyon yaratmaz
-
20 Nisan 2020
Koronavirüs önlemleri
Yorumlar
+ Yorum Ekle