En Sıcak Konular

Bumin Doğrusöz
Ekonomim.com

Bumin Doğrusöz
8 Kasım 2010

KEFİLLİK DOLAYISIYLA DOĞAN ALACAKLARA KARŞILIK AYRILABİLİR Mİ?



KEFİLLİK DOLAYISIYLA DOĞAN ALACAKLARA KARŞILIK AYRILABİLİR Mİ?


Dr. A. Bumin Doğrusöz

Bu günkü yazımda inceleyeceğim konu, bir diğer şirkete kefil olup da, ödeme güçlüğü sebebiyle asıl borçlunun yerine borcu ödemek zorunda kalan bir şirketin, alacaklının yerine geçerek asıl borçlu şirkete karşı şüpheli alacak karşılığı ayırıp ayıramayacağı. Konunun genişliği, buna karşılık köşemin sınırları dolayısıyla, ancak vardığım sonuçları aktarabileceğimi de baştan belirteyim. 

Ticari amaç güden işletmelerin kredi temini konusunda bankalara karşı müşterek sorumluluk yüklenmek suretiyle birbirlerine destek olmalarını ve ticari faaliyetlerini bu suretle sürdürebilmelerini ticari hayatın normal ve mutad işlemleri arasında kabul etmek gerekir. Kefalet akdinin, kefil olan şirket yönünden kendi işletme mevzuu çerçevesi içerisinde kalan bir muameleden ibaret olarak kabul etmek gerekir. Aksi düşüncenin kabulü, ticari hayatın normal seyrine ve süratli akışına engel teşkil eder (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E.1982/ 851, K.1982/ 1225 T.23.3.1982).

          Ticaret ortaklıklarının, ticari işletmelerinin faaliyetini sürdürebilmesi için gerektiğinde kredi temini yoluna gitmesi ve bu nedenle başkasının kefaletini temin etmesi mümkün olduğu gibi, aynı şekilde başkasına kefil olması da mümkündür.  

            Zaten uygulamada, özellikle bankalardan alınan kredilerde grup şirketlerinin birbirlerine kefil olmaları, sıkça rastlanan bir durumdur.

          Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 238/2 maddesi gereğince “maruf ve meşhur olan hususlar” muvazaalı sayılamayacağından ve kefalet etmenin bir şirketin mutad iş ve muameleleri arasına girdiği ticaret çevrelerinde bilinen ve uygulanan bir husus olduğundan bunun ayrıca kanıtlanmasına da gerek yoktur. (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi E.1978/ 7, K.1978/ 354 T.2.7.1978)

            Alacaklının borcunu ödeyememesi halinde ödemede bulunmak durumunda kalan kefil, Borçlar Kanunu’nun 496 ve 109. maddeleri uyarınca “alacaklıya halef” olur, onun yerine geçer. Ödemede bulunan kefil, eğer borç ilişkisinde başkaca müşterek ve müteselsil borçlu ve kefil varsa,  Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi uyarınca diğer müşterek borçlulara da müracaat hakkını elde eder..

            Grup şirketine önce kefil olan, sonra onun adına ödeme yapmak durumunda kalan bir şirketin, asıl borçlu şirkete karşı takip yaparak şüpheli alacak karşılığı ayırmasına Mali İdare, muvazaaya yol açacağı endişesi ile sıcak bakmamaktadır.

          Oysa Yargıtay’ın yerleşik içtihadının yanı sıra Danıştay da grup şirketlerinin ve holdinglerin iştirakleri adına ödeme yapabileceğini ve bu ödemeler dolayısıyla alacaklının yerine geçtikleri (alacaklıya halef oldukları) durumlarda iştirakten olan alacak için şüpheli alacak karşılığı ayrılabileceğini, zira bu durumda alacağın ticari nitelikte olduğundan kuşku duyulamayacağını kabul etmektedir.

Danıştay 4. Dairesi’nin konumuzu yakından ilgilendiren E.1992/ 839, K.1992/ 5015 sayı ve 25.11.1992 günlü Kararı şu şekildedir: “(…) holding şirketlerin temel ticari gayelerinin iştirakleriyle olan münasebetlerinden oluştuğu, bu ilişkiler ticari olduğuna göre bu işlemler dolayısıyla hak kazanılan alacakların da ticari nitelikte alacaklar olduğundan kuşku duyulamayacağı, ihtilaf konusu olayda davacı holding şirketin üçü iştiraki olan müflis dört şirketten, bu şirketler adına yaptığı ödemeler dolayısıyla alacaklı olduğu ve bu alacaklarının mezkur şirketlerin iflasları nedeniyle tahsil edilemediği ve iflas masalarına kaydettirildiği hususlarının tartışmasız bulunduğu, buna göre holdingin iştiraki olan üç işletmeden olan alacaklarının, ticari nitelikli alacaklar olması ve Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde öngörülen koşulları taşıması nedeniyle şüpheli alacak olarak karşılık ayırmasında yasalara aykırılık bulunmadığı, ancak holdingin iştiraki olmayan ….. A.Ş.  adına kefalet nedeniyle yaptığı ödemelerin ticari kazancın elde edilmesiyle ilgili nitelikte bulunmaması sebebiyle, alacak için şüpheli alacak karşılığı ayrılmasında isabet yoktur.” 

          Danıştay’ın aktardığımız Kararında, grup şirketlerinin birbirlerine kefil olabilecekleri, bu kefalete istinaden birbirlerinin yerine ödeme yapabilecekleri, bu şekildeki ödemeleri sonucu alacaklıya halef olarak birbirleri aleyhine takip yapabilecekleri, takibin semeresizliği halinde şüpheli alacak karşılığı ayırabilecekleri kabul edilmiştir. Ancak Karara göre bu karşılık, iştirak veya grup şirket ilişkisinin olmadığı, yani gruba karşı 3. şahıs mevkiinde olan şirketlere kefil olunması ve kefil sıfatıyla ödemede bulunulduktan sonra takip konusu yapılması halinde, ticari illiyet bağının olmaması sebebiyle ayrılamaz.

            Aslında bu kararda da muvazaa endişesinin izleri de görülmektedir. Oysa konuya tamamen “şirketin kefalet ehliyeti” açısından yaklaşmak, kefil olan şirket için bu ehliyetin varlığı kanaatine varılırsa, bu ehliyet zaten illiyet bağının varlığını da göstereceğinden, idarece muvazaanın varlığı delillendirilmedikçe, kefil olunan şirketin grup şirketi / iştirak olup olmadığı ayırımını yapmamak gerekir.

Uygulamada özellikle bankalar, bir gurup şirketine kredi verirken, grubun diğer şirketlerinin de müteselsil kefaletini almaktadır. Asıl borçlu şirketin ödeme yapmaması veya yapamaması sebebiyle borcun bir kefil şirket tarafından ödenmesi halinde, şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi için, bu ödeyen şirketin asıl borçlu şirket aleyhine takip yapmasının yeterli olup olmadığı, yoksa burada diğer kefil şirketler aleyhine de icra takibi yapılmış olunması koşulunun aranıp aranmayacağı da ayrıca incelenmeye değer bir konudur. .

            Ödemeyi yapan kefil şirket, yaptığı ödeme ölçüsünde alacaklının haklarında, ona halef olur (Borçlar Kanunu md. 496). Ödemeyi yapan ve alacaklının haklarına halef olan, bir diğer deyişle alacaklının yerine geçen şirket, asıl borçluyu bütün diğer müteselsil kefillerle birlikte takip edebileceği gibi önce asıl borçluyu takip edip ondan alacağını alamazsa veya alamadığı tutarda diğer müteselsil kefillere de müracaat edebilir. Bu konu ödemeyi yapan Şirketin Yönetim Kurulunun takdirindedir. Burada Yönetim Kurullarını, belli bir yönde hareket etmeye zorlayan bir yasa hükmü yoktur.

Yönetim kurulunun takdirini önce asıl borçlunun takip edilmesi yönünde kullanması ve dava veya icra takibine başvurulması artık şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir.

Burada diğer müteselsil kefillerin varlığı sebebiyle alacağın teminatlı durumda bulunduğunu ve teminatlı alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılamayacağını savunmak da, bu günkü mevzuat karşısında bize göre mümkün değildir. Kaldı ki, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanununda da teminatlar 10. maddede sayılırken, şahsi kefalet 11. maddede düzenlenmiştir. Bu nedenle şahsi kefaletler teminat olarak kabul edilmek suretiyle şüpheli alacak karşılığı ayrılamayacağı da söylenemez.

Nitekim benzer bir ihtilafta, DANIŞTAY 4. Dairesi E.2002/4579 K. 2004/355 sayı ve 2.3.2004 günlü Kararı ile “kefilli alacaklarda kefaletin alacağı teminatlı kılmayacağı, asıl borçlu hakkında yapılan takip dolayısıyla şüpheli alacak karşılığı ayırma hakkının şahsi kefalet teminat olarak nitelendirilerek ortadan kaldırılamayacağı” yönündeki İstanbul 3. Vergi Mahkemesinin E.2001/813 K.2002/1178 ve 20.6.2002 kararını onamıştır.

Yargının bu pek yerinde ve haklı anlayışına göre de, asıl borçlu aleyhine yapılan takibe dayanarak şüpheli alacak karşılığı ayrılması açısından, şahsi kefalet teminat olarak kabul edilemez. Şahsi kefaletin teminat olarak nitelendirilemeyecek olması sebebiyle de, kefillerin ayrıca takip edilip edilmediği hususu da karşılık ayrılması açısından önem taşımaz. Kaldı ki, burada kefalet olarak nitelendirilen husus, Borçlar Kanununun 488 ve 496. maddelerinden kaynaklanan rücu hakkından ibarettir. Rücu hakkının ise teminat olarak görülmesi ise mümkün değildir.

Ancak değersiz alacaklar açısından konuya yaklaşılırsa, sonuç farklı olacaktır. Şahsi kefaletin varlığı ve diğer kefillerin takip edilip edilmediği, şüpheli alacak karşılığı müessesesi açısından önem taşımıyorsa da, değersiz alacaklar müessesesi açısından önem taşır. Bir alacağın değersiz alacak olarak nitelendirilebilmesi için, kefillerin de takip edilmiş ve o takiplerin de semeresiz kaldığının kanıtlanmış olması gerekir.



Bu yazı 3,779 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Mart 2024 2023 yılında elde edilen kar payları ve beyan yükümlülüğü
    • 26 Mart 2024 Arabulucuya başvuru ve şüpheli alacak karşılığı
    • 21 Mart 2024 Vergi incelemelerinin pişmanlığa etkisi
    • 19 Mart 2024 Binek otomobillerin giderleri ve elektrikli araçlar
    • 14 Mart 2024 Yıllık beyanda eğitim ve sağlık harcamaları indirimi
    • 12 Mart 2024 Kiraların gerçek gider yöntemi ile beyanında idari yaklaşımlar
    • 7 Mart 2024 Kira gelirlerinin gerçek gider yöntemi ile beyanı
    • 5 Mart 2024 Kiraların vergilendirilmesi ve emsal kira bedeli esası
    • 29 Şubat 2024 Vergi suçları ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması
    • 27 Şubat 2024 Özelgeler ve yanıl(t)ma
    • 22 Şubat 2024 Nakdi sermaye artırımını teşvikte 2023 indirim oranı revizesi
    • 20 Şubat 2024 İşletmelerde gider özgürlüğü
    • 15 Şubat 2024 Konut kira gelirlerinde istisna
    • 13 Şubat 2024 Değerli Konutlar Vergisinde muafiyetler
    • 8 Şubat 2024 Değerli konutlar vergisinin 2024 uygulaması
    • 7 Şubat 2024 Afet hukukunun dağınıklığı
    • 1 Şubat 2024 Örtülü sermayenin hesabı
    • 30 Ocak 2024 Her ilmuhaber menkul kıymet midir?
    • 25 Ocak 2024 2023de birden fazla işverenden ücret alanların beyan yükümlülüğü
    • 23 Ocak 2024 Herkesten bilgi istenebilir mi?




    BİZE ULAŞIN: info@resulkurt.com
    TWİTTER/resulkurt34

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,967 µs