En Sıcak Konular

“Büyüme istihdam yaratan nitelikte olmalı”

2 Aralık 2019 09:13 tsi
“Büyüme istihdam yaratan nitelikte olmalı” Türkiye’nin 2020 yılının toparlanmanın hissedileceği ve büyüme patikasına geçiş yılı olacağını belirten MHP Genel Başkan Yardımcısı Emin Haluk Ayhan, önem verilmesi gereken konunun büyümenin kalitesi olduğunu ve istihdam yaratan nitelikte olması gerektiği

“Büyüme istihdam yaratan nitelikte olmalı”

DÜNYA 

Türkiye’nin 2020 yılının toparlanmanın hissedileceği ve büyüme patikasına geçiş yılı olacağını belirten MHP Genel Başkan Yardımcısı Emin Haluk Ayhan, önem verilmesi gereken konunun büyümenin kalitesi olduğunu ve istihdam yaratan nitelikte olması gerektiğini kaydetti.

“Yalnızca iç talebe dönük sektörlerle, büyümenin sürdürülebilir olmayacağı açıktır” diyen Ayhan, özellikle ihracat ve katma değer üreten sektörlere öncelik verilmesi, ileri teknoloji yatırımlarının artması yönünde kaynak dağılımının yeniden düzenlenmesi gerektiğini söyledi.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Ayhan, Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak’ın sorularını yanıtladı.

Küresel düzeyde resesyon, ticaret savaşları riski yaşanırken, Türkiye ekonomisi nasıl bir görüntü veriyor, 2020 yılı için beklentiniz nedir?

Ekonomimiz 2018 Ağustos ayından bu yana dalga dalga gelen dış saldırılar ile döviz, faiz, enflasyon çukuruna gömülmek istenmiş ancak ekonomimiz bu saldırılara karşı dayanıklılığını ispat ederek, iki seçimin yaşandığı bir dönemde dengelenmesini sürdürebilmiştir. Bunda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin sağladığı seri ve etkin karar alma ve uygulamanın olumlu etkisi olmuştur. Türkiye ekonomisinin 2019 yılında yüzde 2.5 daralacağını öngören IMF, Dünya Bankası, OECD ve çeşitli kredi derecelendirme kuruluşları, Türkiye ekonomisine ilişkin tahminlerini son raporlarında olumlu yönde revize ettiler. 2019 yılının toparlanmanın ivme kazanacağı ve ekonominin yüzde 3 civarında büyüyebileceği tahminleri yapılıyor. Öncü Ekonomik göstergeler de önümüzdeki dönemde de olumlu gelişmeler yaşanacağına işaret ediyor. 2020 yılı ise toparlanmanın hissedileceği, büyüme patikasına geçiş yılı olacak. Türkiye 2020’de kalkışa geçecek.

Cari açıktan cari fazlaya dönüldü. İç talepte ve alım gücündeki düşüşün de bunda etkisi oldu. Bu durumun sürdürülebilirliği var mıdır?

12 aylık cari fazla, eylül ayında 5 milyar 895 milyon dolarla yeni bir rekora imza atmıştır. Hükümetin aldığı tedbirlerle 2018’in ikinci yarısından itibaren yıllıklandırılmış cari açık 58 milyar dolardan kademeli olarak gerileyerek fazlaya dönmüştür. Verilen cari fazlanın ekonomik büyümede düşüş nedeniyle olduğu çıkarımı kısmen doğrudur. Ancak, bunu sadece ekonomik durgunluğa bağlamak eksik bir yaklaşım olacaktır. Cari fazla verilmesinde makroekonomik yönetim ve yönlendirme, bankacılık ve sektörel bilinçlilik de rol oynamıştır. Büyümede düşüş ve ithalatta daralma yanında yapılan düzenlemelerle dövize talebin frenlenmesi, girdi tedarik sistemlerinde ıslah, stok kabiliyeti yüksek sektörlerin stoklarını ihracata yönlendirmesi, enerjide yerli girdilere ağırlık verilmesi, lüks araba gibi kalemlerde sert fren, büyük hacimli alımlarda zamana yayma cari fazlaya geçişin kaynakları olmuştur. Ancak fazlanın yüzde 5 büyüme öngörülen 2020 yılında ithalatın yeniden yükselmesi ile yeniden açığa dönüşmemesi önemlidir. Cari açıktaki düşüş sürecinin devamı ithalatı yerli ürünle ikame edecek, katma değeri yurt içinde üretecek politikaların devreye girmesi ile sürekli hale gelmesi mümkündür.

Yüksek faiz, yüksek dolarizasyon gibi problemlerle baş edebilmek için ‘güven’ ve ‘yatırım’ iklimini tesis etmek gerekiyor galiba?

Yüksek faiz, yüksek risk primi, yüksek dolarizasyon Türk ekonomisinin önemli problemlerindendi. Merkez Bankası politika faizini yüzde 24’den yüzde 14’ e kadar düşürdü. Faizler düşürüldü büyümenin önü açılmıştır. Politika faizinin daha da gerilemesi beklenmektedir. Son bir yıl içinde kredi faizleri yüzde 40’lara ulaşan kredi faizleri yüzde 12’lere kadar geriledi. Kamu bankaları öncülüğünde bireysel kredi faizleri sert ölçüde düşmüş ve bireysel kredi kanalları açılmıştır.

Likidite düzeltmeleri ile Londra swap piyasası yerli piyasada ikame edilmiş, dövizde ani sıçramalara ve mevduatta rekabete yol açan işleyiş engellenmiştir. Düzelen likidite yönetimi, kamu banka sermaye ve likiditelerinin ciddi desteklenmesi, mevduatta rekabeti faiz tırmanışını engellemiştir. Uluslararası kabul gören kambiyo düzenlemelerinden ödün vermeden, yabancı para mevduat talebinin ve dolarizasyonun azaltılması, TL’yi istikrara kavuşturacak bir gelişme olacaktır. Ekonomide ve dış politikada risklerin normalize olması ile birlikte makroekonomik görünümde kurlarda ve enflasyonda istikrar göze çarpmaktadır. Ülke risk primimiz (CDS) 300 baz puanlara kadar gerilemiştir. 2020’de faizlerdeki gerileme, kredi iştahının artması, iç talepteki canlanmanın yurtiçi yatırımları sürüklemesi YEP’de öngörülen büyümenin gerçekleşmesi mümkün olabilecektir.

Türk ekonomisi nasıl büyüyor. Sürdürülebilirliği olan bir büyüme modelini mi tercih ediyoruz?

2018-2019 yılındaki düşük büyümenin yarattığı baz etkisinin de özellikle bu yılın son çeyreğinde ve 2020 yılının ilk iki çeyreğinde daha yüksek büyüme rakamlarına ulaşmasına yardımcı olması söz konusudur. Burada önem verilmesi gereken husus büyümenin kalitesi olmasıdır. Yalnızca iç talebe dönük sektörlerle, büyümenin sürdürülebilir olmayacağı açıktır. Özellikle ihracat ve katma değer üreten sektörlere öncelik verilmesi, ileri teknoloji yatırımlarının artması yönünde kaynak dağılımının yeniden düzenlenmesi önemlidir. 2020 yılında beklenen büyümenin istihdam yaratan bir büyüme olmasıdır. Bunun için üretim ve ihracat odaklı bir politika setine ihtiyaç olacaktır. Zira yükselen işsizlik verileri ve ihracatın büyümeye gereği kadar katkı vermemesi bu alanda ciddi sinyaller vermektedir.

Cari dengeyi koruyacak yapısal tedbirler hayata geçirilmeli

Bütçede de sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Açık konusunda ne düşünüyorsunuz?

2019 yılında bütçe açığının öngörülenden bir miktar yüksek artış görüldüğü ancak bunun ekonomide büyümenin desteklenmesi için bütçede var olan manevra alanının büyüme lehine kullanılmasından kaynaklandığı görülüyor. Bütçe açığının yıl sonunda 125 milyar TL’ye ulaşması bekleniyor. Bunun ana sebebinin vergi gelirlerinde 2019 yılı hedeflerinin çok altında kalması olarak görüyoruz. Zira rakamlara baktığımızda özellikle KDV, ÖTV ve kurumlar vergisi gelirlerinde bu durum göze çarpıyor. 2020-2023 dönemini kapsayan YEP’de bütçe açığının GSYH’ya oranının yüzde 3’ün altında kalması hedefleniyor. Bu da mali disiplinin sürdürülmesi demektir.

2020 bütçe hedeflerinin tutturulması hiç şüphesiz büyüme ile yakından ilgili, ayrıca vergi dışı gelirlerin bütçe dengesine katkısı ve TCMB’den yapılan transferler 2019 yılında önemli katkı sağlamıştır. Ekonomi yönetiminin benzer mekanizmaları 2020 yılında da kullanması muhtemeldir. Enflasyonist etkileri sınırlanmak koşuluyla bu nevi palyatif tedbirler her ekonomide gerektiğinde başvurulan tedbirler arasındadır. Ancak önümüzdeki yıllarda bütçedeki vergi dışı bir kerelik gelirlerin daha düşük seviyelerde kalabileceği ihtimali değerlendirildiğinde, bütçe açığı hedefinin tutturulması için harcamalardan tasarruf ve vergi reformu yapılmasına ihtiyaç bulunuyor. Zira küresel düzeyde resesyon kaygıları ve ticaret savaşları nedeniyle dış talebin zayıf kalması, büyümenin desteklenmesi için dünyada para ve mali politikaların gevşetilmesi, daha yaratıcı politikası enstrümanlarının kullanılması zorunluluğunu doğurmuştur.

Türkiye’nin küresel ekonomideki bu trenden ari tutulması söz konusu değildir. Ekonomi yönetimi dünyadaki gelişmeleri yerinde okuyarak yeni politika setlerini zamanında uygulamaya koyma gayreti içerisinde olduğu görülmekle birlikte bunun güçlükleri de bellidir.

Sonuç olarak, 2020 yılı için ortaya konulan yüzde 5 büyüme ve tek haneli enflasyon hedeflerine ulaşılması için ekonomide önümüzdeki dönemde ihtiyaç duyulan güven çıpası; cari dengeyi koruyacak yapısal tedbirlerin hayata geçirilmesi, bütçe disiplini ve fiyat istikrarının sağlanması olacaktır.

Doğal seleksiyon…
Ferit PARLAK

TL politikası ile büyüyen tüketim ekonomisinin kazandırdığı “rahatlık”, “üretimde kabiliyet yitimi” ve “üretim alanlarındaki tahribat”ın, yeniden üretim ekonomisine dönüşte “travmalara” neden olduğu/olacağı biliniyor…

Paranın bol olduğu dönemde, daha fazla araştırıp/geliştirip/üreterek, “sermaye”, “tasarruf” ve “teknoloji” birikimi yapmak yerine; daha fazla tüketerek “borç” birikimi yapma yolunu seçmemiz, bugün, hareket alanımızı daraltıyor…

Doğal seleksiyondur bu: Üretimden uzaklaşmanın, rahatlığın ve üretmeden tüketmenin meyvesi toplanıyor!.. Yapılması gerekenlere ise Ayhan’ın “Kaynak dağılımı, ihracatçı/üretici baz alınarak yeniden düzenlenmeli.”, “İç talebe dönük sektörlerle büyüme, sürdürülebilir olmuyor” gibi cümleleri ışık tutuyor…


Bu haber 1,463 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.








    BİZE ULAŞIN: info@resulkurt.com
    TWİTTER/resulkurt34

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    9,701 µs