En Sıcak Konular

2010 İstanbul SBF Mezunlar Buluşması Gerçekleştirildi

30 Kasım 2010 16:57 tsi
2010 İstanbul SBF Mezunlar Buluşması Gerçekleştirildi İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanlığı, Siyasal Vakfı ve Mezunlar Derneği tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen İstanbul SBF Mezunlar Buluşması, 500'e yakın mezun ve mezun yakınının katılımıyla Fakültemizde gerçekleştirildi.

2010 İstanbul SBF Mezunlar Buluşması Gerçekleştirildi   
www.siyasalvakfi.org  
 İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanlığı, Siyasal Vakfı ve Mezunlar Derneği tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen İstanbul SBF Mezunlar Buluşması, 500'e yakın mezun ve mezun yakınının katılımıyla Fakültemizde gerçekleştirildi.

Fakültemiz kurucu ve hocalarından Prof. Dr. Ali Ülkü Azrak, Prof. Dr. Sevgi Güran, Prof. Dr. Duygun Yarsuvat, Prof. Dr. Mesut Önen'in de aralarında bulunduğu hocalarımız eski öğrencilerini yalnız bırakmadılar.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Bandosu'nun da renk kattığı buluşmaya katılanlar, o güne özel olarak açık tutulan Boğaz manzaralı üniversite yemekhanesinde eski günleri anma fırsatı buldu. Geçmiş yıllarda okulu bitirdikleri halde diplomalarını henüz almamış 80'e yakın mezun törenle diplomalarını da aldılar.  Diploma töreni ve buluşma programının bir bölümü, Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya anfisinde gerçekleştirildi. Buluşmadan bir gün önce dekanlık görevine atanan mezunlarımızdan Prof. Dr. Emrah Cengiz, fakültenin bugüne kadarki başarılarını daha da artırarak sürdürebilmesi için önlerinde yapılacak çok önemli görevler bulunduğunu ifade etti. Cengiz, bugüne kadar SBF mezunu sıfatının, akademik sıfatlarının hep önünde olduğunu ifade ederken, bu anlayışla fakülteyi daha da ileriye taşımak için ellerinden geleni yapacaklarını vurguladı.

Mezunlar Derneği Başkanı Mehmet Kara ise SBF'nin başarısının daha da artırılması için sadece fakülte yönetimine değil, mezunlara da önemli görevler düştüğünün altını çizdi. Kara, gerek yurt içinde gerekse yurtdışında akademik çevrelerde yüksek değer biçilen bir fakülte olmasına rağmen, yapılan bilimsel çalışmaların çıktılarının kamuoyu ile paylaşılmasının büyük önem taşıdığını vurguladı. Kara bu çerçevede mezunların da fakültelerine ellerinden gelen desteği esirgemeyeceklerini kaydetti. Siyasal Vakfı Başkanı Fahri Solak da törende yaptığı konuşmada, yapacağı işe, davasına inanmış insanların neleri başarabileceğinin en somut göstergelerinden birinin İÜ Siyasal'ın kuruluş süreci olduğuna işaret ederek, 30 yılın sonunda fakülte ve mezun organizasyonlarının geldiği noktanın bu inanmışlığın sonucu olduğunu belirtti. Geçen sürede, İstanbul Siyasal'ın bir çok önemli görevler üstlenen insan yetiştirmenin yanında, özgün nitelikleri ile kıymetli insan yetiştirme yönünde de önemli toplumsal katkılar yaptığının altını çizdi. Fakültenin başarısının, mezunlarının başarısı ile teyid edileceğini vurgulayarak, Siyasal mezunlarını Fakülte'nin, Mezunlar Derneği'nin ve Siyasal Vakfı'nın gerçekleştirdiği kurumsal çalışmalara katkı yapmaya, ayrıca projeler geliştirip bunları kurumsal düzeyde hayata geçirme yönünde çaba harcamaya çağırdı.
 
Bu yılki buluşmada mezunlar adına TRT Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür Yardımcısı Dr. Zeynel Koç bir konuşma yaptı. Koç, “Lodosun Diğer Adı: Beyazıt” başlıklı konuşmasında şunları söyledi:

“Yıl 1983’dü, kavurucu bir Çukurova sıcağında sabahın erken saatinde başlayan tarla işine öğleyin ara vermiştim. O gün üniversite sınav sonuçları açıklanıyordu, henüz internet yoktu ve sonuçlar gazeteden duyurulacaktı. Gelen bir araçtan, gazete bulabilirmiyim umuduyla gittiğim köy kahvesinde evet bir gazete gelmişti ama benim gibi üniversite sınavına giren diğer mahalleden biri gazeteyi benden önce almıştı. Onun evine gittim, yürüyerek, ama hiç yorgunluk hissetmeden…

O gazeteyi ilk elime aldığımda duyduğum sıcaklığı hala hissederim. Tercihlerim tıp fakültesi, siyasal, hukuk, ziraat fakültesi şeklinde idi. Zamanın Tercüman Gazetesi, üniversite rehberi adıyla bir ek vermişti ve ek’in kapağında İstanbul Üniversitesi giriş kapısı vardı. Üniversite denince akla gelen “Daire-i Umur-u Askeriye” yazılı o kapının fotoğrafını, dolabımın kapağına asmıştım … ve ben hayatımın o günden sonrasını şekillendirecek o kapıdan girmeye hak kazanmıştım…

Üniversiteyi kazanmış olmanın getirdiği gizli sevinç, ancak okulun ilk günlerine kadar sürdü. Kayıt için geldiğimde kulağıma çalınan, okulun ilk günlerinde de söylenti olmaktan gerçeğe dönüşen bir başka bilgi ile birlikte sevinç hayal kırıklığına dönüştü. Ben kaymakam olmak istiyordum ama Fakülte mezunlarının kaymakamlık hakkı yoktu. Yeniden üniversite sınavına girmeye karar verdim ve sınavlara başvurdum.

İlk günlere ilişkin çok fazla şey hatırlamıyorum. İlk ders mesela, kimindi, nasıldı? belki de bu hayal kırıklığının etkisiyle hatırlayamıyorum. Burhan Hoca’nın derslerini hatırlıyorum, ikame mallardan sözediyordu, tereyağ-margarin diyordu… Dönem siyasetin Zincirbozan’a tatile gittiği, renklenen televizyon ekranında tonton Başbakan’ın sürekli ekonomiden bahsettiği, “bal gibi satarım” dediği günlerdi ve Burhan Hoca sanki günceli, ülke gündemini oluşturan ekonomik konuları konuşuyordu… Her dersin sonunda tahtanın yanında durup bir ayağını geriye duvara yaslayarak, bizlere doğru dönüp “soru?” diye sorması hala zihnimde capcanlı….

Ve anayasa nedir onu bile bilmeden “Marbury Madison” davası ile başladığımız anayasa hukuku… Bakır Çağlar’ın notlara “bugün Bakır Çağlar güldü” diye kayıt düşürecek kadar ciddi anlatımı, ve onun en az kendi kadar ciddi ve güzel asistanı…. Ve dönem başında açtığımız parantezin dönem sonunda kapanışı… meğer bir dönem boyunca parantez içi çalışmışız…

Henüz terör ortamından yeni çıkmış “birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz”, belli kavramların tabu olduğu o dönemde; Ersin Kalaycıoğlu “Siyaset Bilimine Giriş” dersinde, avcı-toplayıcı toplumlardan, komünizmden, faşizmden bahsediyordu… İlter Turan siyaset bilimi dersine “adamını bul” halk deyişi ile başlıyordu… İlhan Akın aristokratik, oligarşik yönetim biçimlerini, Proudhon’un demokrasi eleştirisini, Dante’nin Dünya Krallığını anlatıyordu devrik cümlelerle Siyasal Düşünceler Tarihi dersinde… Mesut Önen insanın içini okşayan ve hiç heyecanlanmayan sesiyle “kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl hüküm verecek idiyse” öyle karar vereceğini söylüyordu hakimin, yazılı hüküm ve örfün bulunmadığı durumlarda….

Okulu gittikçe sevmeye başlamıştım, öğrendiğim kavramlarla konuşmak hoşuma gidiyordu, bazen de teknik okuyanlara hava atıyordum, çünkü günceli konuşuyorduk, kaymakamlığı da unutmuştum…

Saçlarımı uzatmıştım, bu benim özgürlüğümdü. Lise yıllarında kışın okulun kuralları, yazın babamın “anarşist mi olacaksın?” tepkisiyle saçlarımı uzatamamıştım. Fakülte bana konuşma özgürlüğü yanında saçlarımı uzatma özgürlüğü de vermişti…

Bir yandan da o zamanın kültürel ortamlarında bulunuyordum, dergilere kafelere, gidiyordum. Erenler de nargile içip “özentili” memleket muhabbetini sevmiştim. Bu arada kaldığım yurtta –AÖS- yetersizlik nedeniyle etüd salonları yatakhaneye dönüştürülmüştü ve 30 kişilik bir koğuşta kalıyordum. Çok insani gibi görünmese de müthiş bir kültürel zenginlik vardı. Ankara’lı, Kütahya’lı, Tunceli’li, Zonguldak’lı, Batı Trakya’lı, İran’lı ve hatta Sudan’lı aynı koğuşu paylaşıyorduk. Zenginlik sadece geldikleri coğrafyadan getirdikleri kültürle sınırlı değildi, sonradan fark ettim aynı zamanda okudukları bölümler de, geleceğe dair boyut zenginliği katmıştı meğer. Mühendisler ve T cetveli, tıpçılar ve anatomi kitapları, hukukçular ve Roma Hukuku ve aynı biz Siyasallılar gibi konuşmaktan başka hiçbirşeyleri olmayan sosyologlar… Bir de bunların üzerine konservatuar öğrencilerinin enstrümanlarını eklediğinizde varın zenginliği siz hesap edin…

Tabi hesapsız bir şekilde başlayan dostluklar da oluşmaya başlamıştı, okulda, yurtta... O kadar hesapsızdı ki, 27 yıldır fatura koymadı önüme…

Tekrar üniversite imtihanına girmedim, İstanbul’da kaldım ve siyasal okudum…

İkinci yıla istekle ve özlemle geldiğimi hatırlıyorum. Birinci yılın bana verdiği özgürlük duygusunun daha sonraki yıllarda burada edindiğim “eleştirel” bakış açısıyla pekişip karakterim haline geleceğini o zamanlar bilemezdim. Haksızlık etmek istemem, bu karakterin oluşumunda bütün hocalarımın emeği vardır, saygıyla anıyorum.

Ama bugün bile kendi öğrencilerime anlatırken kavramlarını kullandığım bazı hocalarımı isim olarak zikretmeme izin verirsiniz umarım. Kaç defa fırçasını tattığım halde, kapitalist felsefeyi ve batı düşüncesini anlamışsam sayesinde dediğim, Ahmet Güner SAYAR’ı nasıl unutabilirim. Her ders elinden tebeşiri bırakıp yere düşüren ve işte rasyonalizm diyen; dönemin biricik televizyon kanalı TRT’de yayınlanan “Kaptan Onedin” dizisi kahramanının, aynı gün limana yanaşan bir gemideki sorun nedeniyle kendi düğününe gelmeyişi ile kapitalist zihniyet dünyasını açıklayan değerli Hoca’mızı anmadan geçmek haksızlık olurdu…

Okulda aldığım derslerinden sonra tekrar bakma ihtiyacı duymayacak kadar zihnime kazınmış idare hukuku-idari yargı ve Ali Ülkü AZRAK… 16 yıl sonra gittiğim ve Louvre Müzesi’nin hemen yakınında gördüğümde “bu muymuş?” diye küçümsediğim “Conseil D’état” binası, inanın Hoca’nın bize anlattığı, kararları kadar ihtişamlı durmuyordu. Her vize sonrası kütüphaneden ilgili Danıştay kararını bulduğumuz “case” sorularını, eğer Danıştay’ın görüşünün aksine cevaplamışsak yaşadığımız “doğru” sevincini ise ancak yaşayanlar bilir…

Rahmetle andığımız Nazif Hoca’dan öğrendiğimiz Türkiye’deki zeytin ağacı sayısını sınavın ertesinde unuttum, ama 19. yy’da  İngiltere’deki kömür madeni rezervinin ekonomik gelişmesi açısından ne kadar önemli olduğunu da hiçbir zaman unutmadım. Tıpkı rahmetli Sulhi Hoca’nın kendine özgü üslubuyla anlattığı “sosyalleşme”yi unutamadığım gibi…

Dekan olması hasebiyle ara da bir derslerinde sorma cesareti bulduğumuz “kaymakamlık hakkı” sorularına, bunun “Kamu Yönetimi dersi ile ne alakası var evladım!” diye azar işittiğimiz Vakur Versan’ı unutmadığım gibi…

Ama nihayetinde biz üçüncü sınıftayken 1986 yılında yapılan bir Kanun değişikliği sonucu birkaç arkadaşın yoğun çabası ile elde edilen “kaymakamlık hakkı”nın sevincini de hatırlıyorum, daha doğru olduğunu düşündüğümüz “Siyasal Bilimler Fakültesi”ni, bu hakkın bedeli olarak verişimizin burukluğunu da….

Başka hiçbir yerde bu nitelikli okunduğunu düşünmediğim İnkılap Tarihi ve Şükrü Hanioğlu; Türk Siyasal Hayatı ve zihinde çizilen bilim adamı portresine uygun Cemil Oktay ve diğerleri arasında  4 yılı tamamladığımızda o kadar boşluk olacağını hiç düşünmemiştim… mezuniyet sevinci mi, ne olacak endişesi mi? İbni Haldun’dan Huntington’a kadar, doğu ve batı medeniyetinin dünü ve bugününe ilişkin okumaların bir karşılığı yokmuydu?

Şimdi ne yapacaktık? İktidarda milliyetçi, muhafazakar ve sosyal adaletçi olduğunu söyleyen bir parti vardı. Sınavlardan bahsediliyordu, kaymakamlıktan, müfettişlikten, uzmanlıktan, torpilden, adam bulmaktan fakat hiçbirinden haberimiz yoktu… önümüzde örneklik yoktu…

İlk defa Ankara’ya gittik, sınavlara başvurmak için. Birdenbire çok başka bir ülkeye ve başka bir kültüre gelmiş gibi hissettik, en azından ben böyle hissettim… şehir daha düzenliydi, daha bakımlıydı, insanlar lacivert elbiseli, ayakkabıları boyalıydı, hatta yayalar kırmızı ışıkta bekliyordu Kızılay’ın göbeğinde… Ama eksik olan bir şey vardı, bana hala gurbetteyim hissi veren ne olduğunu tam olarak tanımlayamadığım, gri, flu bir şey…

Sayısını tam olarak hatırlayamadığım sınavlara girdik. Sınavlar klasik usuldü, KPSS yoktu, çoğunlukla iki-üç gün sürüyordu ve habire yazıyorduk. Aynı dönemden çok sevdiğimiz bir arkadaşımızın deyimiyle “yazdığımız kadar okusaydık” belki profesör olamazdık ama kesin gazeteci olurduk…

Artık okuldan birlikte mezun olduğumuz arkadaşlarla bu sınavlarda karşılaşıyorduk. İlk o zaman fark etmiştim öğrencilik yıllarında çeşitli nedenlerle kıskandığımız, sevmediğimizi sandığımız, farklı olduğumuzu düşündüğümüz arkadaşlarımızla kader birliğimizi… farklı olduğumuzu düşündüğümüz arkadaşları görmek bile mutluluk veriyordu…

Sonunda bu işin böyle olmayacağını anlayınca, başkalarının nasıl yaptığını araştırdık… Refikimiz Ankara’daki fakültenin mezunları ile görüştük, onların okuduğu çalıştığı kitapları aldık, çalışma yöntemlerini öğrendik, hatta Ankara’ya taşındık ve 3-5 ay Ankara’da kapanıp ders çalıştık…

Ve ondan sonra adamını bulmaya, torpil aramaya gerek kalmadan girdiğimiz bütün sınavları kazandık…

Buraya kadar yaşadıklarımız ortaktı, kesişen noktalar kesişmeyenlerden daha çoktu… hikaye bundan sonra da devam ediyor şüphesiz, ama biraz farklılaşarak…. Önemli olan buraya kadar olandan bundan sonrakine götürdüğümüz… bundan sonrakinin içine buradan kattıklarımız…

Ben geriye dönüp baktığımda kendi adıma, özgürlük ve çeşitliliği götürdüğümü düşünüyorum buradan. Başka şeylerde vardı şüphesiz; ama kendi aklımı ve muhakeme gücümü hiçbirzaman kiralamadım başkalarına… bir de farklı olanın zenginlik olduğunu, tahammül etmek gerekse de bu zenginliğin hayat kalitesi sağladığını anladım…

Şüphesiz mezuniyet sonrası yaptığım görevler, bana büyük tecrübe sağladı. Ama Fakülte yıllarımı geçirdiğim bu bina, bu kampus, bu şehir -daha sonraki yaşantımda bir başarı varsa- bunun da temelini oluşturdu.

Ülke çıkarlarına aykırı olmayan, kısır bir menfaat şebekesi oluşturmayan aidiyet duygusunun toplam kaliteye de hizmet edeceği gerçeğini, en iyi demokrasilerin kurumlar üzerinde yaşayabileceğinin dersini almış bizler biliriz… mezun olduğumuz fakülte ile bağları devam ettirmek, sadece kendimiz için değil aynı zamanda ülke için de bir zenginlikti…

Hayatın hangi alanında olursa olsun, siyasette, bürokraside, hatta ticarette ancak birbirlerini anlayan ve ekip olabilen insanların başarılı olabileceğini kabul etmek gerekir. İlk günler mezuniyetle birlikte okulla işin bittiği düşünülebilir. Evet, sadece İÜ SBF’den mezun olmak hiç kimseye bir avans vermez, vermemesi de gerekir. Ancak hangi görevde olursak olalım okulun itibarını da, gücünü de arkamızda hissetmemiz gerekir…

Şükür ki, Fakültemiz mezunlarının kurduğu, Vakıf ve Dernek ayakları üstüne durabilecek durumda ve rüştünü ispatladı. Her iki kurum Fakülte ile işbirliği içinde bir yandan mezunlarla, diğer yandan da geleceğimiz olan öğrencilerle işbirliği içinde bu ülke için çalışıyor, çabalıyor… Emeği geçen arkadaşlarımızı kutluyorum…

İnanıyorum, bizler “bu ülke” için, daha güzel bir gelecek inşasına daha çok katkı sağlayabiliriz… Şairin dizeleriyle bitirelim;Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana…”

Buluşmaya katılan 1985 mezunlarına, Vakıf, Dernek ve Dekanlık imzalı 25'İNCİ MEZUNİYET YILI (GÜMÜŞ YILI) sertifikaları takdim edildi.
Mezuniyetlerinin 20'inci yılını tamamlayan 1990 çıkışlı SBF'liler ise Ümit Doğanay anfisinde biraraya gelerek 20. yıl pastası kestiler, eski günleri yadettiler.
Mezunlar Buluşması'na pekçok eski mezun çoluk çocuk katılırken, bazı arkadaşlarımızın anne-babalarını görmek de herkesi duygulandırdı.
İSTANBUL SİYASAL, BELGESELLEŞİYOR

Mezunlar Buluşması'nda Siyasal Belgeseli projesi hakkında da bilgiler verildi. Fakültemiz hocalarından Doç. Dr. Mehmet Alkan'ın yönetmenliğini üstlendiği Belgesel'in önümüzdeki yıl içinde tamamlanması hedefleniyor. Belgesel çalışması çerçevesinde onlarca eski ve yeni hocanın, onlarca mezun ve mensubun görüntüleri kayda alındı. Dolayısıyla bu çalışma daha şimdiden bir belgeselin de ötesinde, Fakülte tarihi açısından çok zengin bir arşiv niteliği kazanmış durumda.

 



Bu haber 3,738 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.








    BİZE ULAŞIN: info@resulkurt.com
    TWİTTER/resulkurt34

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,937 µs