En Sıcak Konular

TUSKON Başkanı yeni anayasada ezber bozdu

29 Şubat 2012 10:19 tsi
TUSKON Başkanı yeni anayasada ezber bozdu Yeni Anayasa söyleşileri kapsamında TUSKON Başkanı Rızanur Meral Haber 7'ye konuk oldu. Anayasaya ilişkin çarpıcı tespitlerini paylaştı, ekonomiye dair konularda ezber bozdu.

TUSKON Başkanı yeni anayasada ezber bozdu

haber 7

Yeni Anayasa söyleşileri kapsamında TUSKON Başkanı Rızanur Meral Haber 7'ye konuk oldu. Anayasaya ilişkin çarpıcı tespitlerini paylaştı, ekonomiye dair konularda ezber bozdu.

Türkiye 1924'ten sonra ilk kez bir sivil anayasa yapacak... Diğer dönemler hep darbe sonrası tepki anayasaları oldu... Mecliste 4 partinin mutabakatı ile Cemil Çiçek Başkanlığında Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu ve çalışmalarına devam ediyor. Son derece çetrefilli bir iş Çiçek'in deyimi ile 'dağı yerinden oynatmak kadar zor' iş...

Haber 7'de bu işte pay sahibi olmak için kolları sıvadı. 28 Şubat'ın yıldönümünde Türkiye İşadamları ve Sanayicileri Konfederasyonu (TUSKON) Başkanı Rızanur Meral'i Haber 7'de ağırladı. TUSKON Başkanı Meral'in Yeni Anayasa tartışmalarından, ekonomiye  birbirinden dikkat çeken açıklamaları oldu.

Yeni Anayasada dokunulmaz maddelerin olmaması gerektiğini düşünüyor. Kürt sorunu konusunda çarpıcı tespitlerinin yanı sıra yeni anayasanın sihirli bir değnek gibi algılanmasının doğru olmayacağına inanıyor. Bu zamana kadar taslaklarından basına yansımayan konuları da paylaşan Meral, Jandarma Genel Komutanlığı'nın kaldırılması gerektiğini düşünüyor. Azınlıklar için teklifi de ses getirecek türden. Din ve inanç özgürlüğü ve laiklik konusunda da son derece net tavır sergiliyor.

Cari açık, enflasyon, dolar kuru, ihracat, faizler, faiz lobisi, ABD ve AB krizi ile ilgili sorularımızı da cevaplayan Meral 2012'den umutlu!

Türkiye'nin neden bir anayasaya ihtiyacı var? Bugün Türkiye'nin yaşadığı birçok sorunun kaynağı olarak 1982 Anayasası gösteriliyor. Yapılması planlanan Anayasa kürt sorunu, azınlık meselesi, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, kılık ve kıyafet vb sorunlara doğrudan çare olabilcek mi?

-Artık mevcut Anayasa elbisesi Türkiye'ye dar geliyor. Her türlü hareketinin dinamiznin önünde engel oluyor... Kısacası bu Anayasa ile geleceğe yürümek mümkün değil. Bu yüzden yeni Anayasa şart diyoruz.. Tabiii Anayasayyı bütün sorunları çözen sihirli bir değnek olarak görmek doğru değil.

Bu çok iyimserlik olur ama birçok sorunun çözülmesine katkıda bulunur, yol gösterir bir de bizim şu an öngöremediğimiz yeni sorunların çıkmasını önler. Bu anlamda Anayasa çok ciddi bir ihtiyaç. Tabi bu anayasanın uygulanması da çok önemli. Sorunların çözümüne önemli katkıda bulunacağını önemsiyoruz ama hepsini çözecek diye de düşünmemek lazım..

Yeni Anayasa çalışmalarında en çok tartışılan konularında başında 1982 Anayasasının değiştirilemez maddeleri geliyor... TUSKON olarak bu konuda yaklaşımınız nedir?

Bizce yeni anayasada 'değiştirilemez madde' diye bir şey olmaması lazım. Dünya değişiyor, her şey değişiyor, bu değişimin içerisinde ihityaçlara göre anayasa da ileriki dönemlerde şekillenir. Anayasada, prensip olarak, değişemez maddelerin bulunmasına TUSKON olarak taraf değiliz...

Bu maddelerden ülkemizin 'üniter'liği konusunda tartışmayı uygun bulmuyoruz. Üniter devlet yapısından taviz verilmemesi gerektiğini düşünüyoruz... Türkiye'nin resmi dilinin Türkçe olması gerektiğini ama diğer dilleri de öğrenme imkanının devlet tarafından vatandaşlara sunulması gerektiğini düşünüyoruz.. İnsanların anadillerini öğrenme imkanını devlet sunması lazım! Devletin üniterliği gibi bayrak noktasında da bir tartışma getirilmesine sıcak bakmıyoruz...

Türkiye'nin demokratik, laik, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak bu kavramların tanımlaması yapılmalı aksi takdirde muğlak kalıyor. Burada bahsedilen kavramların tanımlanması; özellikle laikliğin insanların dini inanç ve ibadetleri yapma konusunda hürriyetlerinin bir güvencesi olarak tanımlanması gerektiğine inanıyoruz.

Bu hakları kısıtlayıcı bir anlam yüklenmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Dini eğitim almak ve vermek kişilerin kendilerinin kararıdır, reşit olmadıkları durumda da velilerinin kararıdır. Bu tür kararların vatandaş tarafından verilmesi lazım. Devletin onların adına karar vermesi doğru değil...

İnanç ve ibadet özgürlüğünü kastediyorsunuz....

İnanç ve ibadet özgürlüğündeki kararlılığı, serbestiyeti kastetmekle birlikte devletin bunlara eşit muamele etmesi gerektiğini kastediyorum. Yalnız burada önemli bir nokta var, yeni anayasada özgürlükler esas olmalı!

Özgürlüklerin tek tek tarif edilmesi yerine kısıtlamaların tarif edilmesi lazım kısıtlamaların daha az olması lazım... Bizce özgürlükler tarif edilmemeli çünkü edilemez... Anayasada sadece kısıtlmalar tarif edilmeli işte o zaman daha özgür bir anayasa çıkacaktır...

-Milletin mecliste yüzde 96 gibi bir temsil oranı var. Kurucu meclis hüvviyetine sahip bir meclis var. Yeni anayasa için şartların siz de uygun olduğunu düşünüyor musunuz?

Bunun en iyi ortam olduğuna biz inanıyoruz. Şu anda kamuoyu tamamen hazır. Kamuoyunda çok büyük oranda bir konsensus var yeni anayasa konusunda... Ve seçimler öncesinde bu siyasi partilerin seçim bildirgelerine, parti programlarına da girdi.

Sayın Meclis Başkanımız Çiçek'in de ifade ettiği gibi 'bu bir vazife haline geldi!' Bu anayasanın mutlaka yapılması gerekiyor ve halk bunu bekliyor. Çiçek "Yeni anayasa partilerin millete borcu! Bu yıl mutlaka gerçekleşecek' diyor. Ve edindiğim intiba, halk bunun takipçisi olacak ve bunun mutlaka halledilmesini bekliyor... 2012 yılı bu düşüncenin hayata geçmesi için çok uygun ve 2012 bitmeden de bunun hayata geçmesi lazım!

Sizce bu yıl içerisinde yapılabilir mi?

Yapılmaması için bir neden yok! Hem zor hem de kolay... Zaten 60 tane ülkenin anayasaları tercüme edilmiş durumda... Onlara refere ediliyor. Türkiye'de bu konuda gerekli birikim de var.

- Hemen hemen bütün kesimlerin görüşleri de alınıyor...

Burada yalnız bir şeyin altını çizmek istiyorum. Anayasada herkesi dinleyeceğiz diye, zamanı çok fazla harcayıp sonra da 'yetişmedi' denilmemesi lazım. Çünkü 2013 ve 2014 seçim seneleri bu seneler içerisinde bunun sona ermesi lazım... Takvime uyulması lazım... Verilen takvime uyulursa yapılır, uyulmasını da bekliyoruz!

2013'ün başında Türkiye'nin yeni bir anayasaya kavuşacağına inanıyoruz. Tabi burada şu soru akıllara gelebilir. İktidar partinin anayasanın kabulü için 330 sandalyesi yok denilebilir... Ama biz şuna inanıyoruzki bu Anayasayı hazırlamak ağırlıklı olarak iktidar partisinin yanı diğer partilerin görevi...

Bunu bir kere Ak Parti çıkarıp koyması lazım. 'Bakın taslak bu demesi lazım' Meclise sunulabilir hale getirilmeli... Eğer bunu halk oyuna gönderme noktasından destek alamazsa, şunu net olarak ifade ediyoruz. Buna köstek olan partileri halk siler. Bunda hiç tereddüdümüz yok.

O noktadan sonra iktidar partisinin üzerine düşen bunu gerçekleştirmek ama bu noktadan sonra muhalefetten bir engelleme gelirse, bunun bedelini engelleyenler halk nezdinde ağır öderler...

Farklı gündemlerle sürecin engellendiğine dair endişelerimiz var. Anayasa süreci kısmen sulandırılmaya çalışılıyor. Kısmen de araçlar amaç gibi görünüyor. Şimdi tek tek şehirleri, dolaşma herkesin görüşünü alma vs., halen 'bize görüş vermeyen STK'lar, üniversiteler var' deniyor ama üniversitelerin görevi anayasa yapmak değil.

Belirlenen sürede verenler verir vermeyenlerin yakınma hakları da ortadan kalkar... Dolayısıyla geldiğimiz süreçte, bence hükümet de Anayasa Uzlaşma Komisyonu da Meclis Başkanı Cemil Çiçek de katkıyı sağlama noktasında üzerine düşeni yapıyorlar... Ama sürecin çok fazla uzatılmaması gerektiğini düşünüyorum. Yapılacaklar belli...

Bir de uzlaşma olan maddelerin yani tartışma olmayacak maddelerin yazımına başlanması lazım... Eğer biz uzlaşma olmayan en zor maddelerden başlarsak, aynen üniversite imtihanında en zor soruya takılıp da süreyi bitiren çocukların durumuna düşeriz... Bizim önce kolaylardan başlayıp halletmemiz lazım sona doğru da zor olan tartışmalı olan maddeleri halletmek lazım...

Türkiye'de bir Kürt sorunu ve terör örgütü PKK gerçeği var. Bu çerçeveden bakıldığında yeni anayasa bir çözüm getirebilecek mi, TUSKON'un bu konuda gördüğü tablo nedir?

Burada yeni anayasanın kürt sorunun çözümünü barındırabilecek bir altyapıyı taşıması lazım. Tek başına çözer diyemeyiz ama çözümü konusunda da engel olmaması lazım. Yani muhtelif yaklaşımlara kucak açabilecek bir esnekliğinin olması lazım... Faydası olacağına biz inanıyoruz.

Tabii burada asker sivil ilişkileri konusunda çok önemli fonksiyonları ifa etmeli veya konuları ihtiva etmeli diye düşünüyoruz.. Çünkü 1982 Anayasası hazırlandığı dönem itibariyle askeri vesayetin en ağır olduğu bir dönemde hazırlandı. Dolayısıyla o dönemdeki çarpık asker-devlet, asker-vatandaş ilişkilerinde çok ağır bir askeri tahakküm barındırıyor içerisinde...

Sıkı yönetim rejiminin veya düşüncesinin bir ürünü... Fakat aradan geçen 30 yılda gerek dünya gerek Türkiye çok büyük bir dönüşümden geçti ve artık günümüzde demokratik ve gelişmiş ülkelerde askerin görevi ve fonksiyonları çok net tanımlanmış durumda...

Dolayısıyla asker olabildiğince siyasetten uzak ve ülke savunması ile noktalara gitmiş durumda... Türkiye de bu süreci yaşıyor ve bu süreci anayasada görmesi lazım. Askeri mahkemeler konusunda ikilemler var mahkemelerde, askeri yargıtay, askeri yüksek idare mahkemesi gibi iki başlı yapı var. Bunların ortadan kaldırılması teke ve sivil konuma indirilmesi gerekiyor.

- TUSKON'un 2007'de hazırladığı bir anayasa taslağı vardı bunu güncelleyip yeniden ilgili yerlere sundunuz. Taslakta TUSKON olarak Kürt meselesi konusunda nasıl bir çözüm öngördünüz?

Yerel yönetimlerde özellikle tarım gibi bayındırlık gibi konularda yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması gerektiğini düşünüyoruz... Bunlar o bölgenin özelliklerine has kararlar ve uygulamalar... Türkiye'nin her yerinde aynı olmayan, bu tür bölgelerde aynı noktalarda yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarının genişletilmesi gerektiğini ifade ediyoruz... Bu merkezi hükümeti de rahatlatır ve bu konuların daha akıcı daha seri, ihtiyaca uygun çözümüne hizmet eder.

Yerinden yönetimi mi kastediyorsunuz...

Her konuda değil ama bu konuda Türkiye'nin biraz fazla merkeziyetçi olduğunu düşünüyoruz... Yereldeki yöneticilerin uygulamalarına katkılarının artırılmasını umuyoruz...

Bu zamana kadar taslağınızda dillendirilmeyen konular var mı? Varsa neler?

Var elbette mesela bize göre Jandarma Genel Komutanlığına ihtiyaç yok... Ülkenin polis gücü var.. ABD'de mesela Jandarma benzeri bir şey yok. Emniyet teşkilatının kapsama alanı genişletilmesi lazım burada da ikinci bir iç güvenlik teşkilatının ihtiyaç fazlası olduğunu düşünüyoruz...

Jandarma Trafik diyorsunuz mesela şimdi burada jandarma sker mi, trafik mi, belli değil. Burada işin içine çok geniş kavramlar giriyor. Yetki karmaşası çıkabiliyor. Yapılan işin verimliliği de, maliyeti de tartışılıyor... Taslağımızda böyle bir önerimiz var...

Mesela azınlıklar konusunda biz Anayasada tek tek azınlık haklarını saymaya gerek yok, anayasada hak ve özgürlükleri tanımlayınca, o haklara herkesin sahip olması lazım, illa azınlık haklarını neden sayacaksınız. Bütün vatandaşların o haklardan istifade edebilmesini savunuyoruz...

Örneğin taslakta etnik ve dini konularda ayrıca madde hazırlamadık. Taslakta her birey meshebi ve inancı noktasından eğitim alma ve verme hakkına sahip olmalıdır diyoruz... Bir nokta daha var "bu eğitimler vatandaşın taleplerine göre biçimlenir..." "Devletin bu taleplerin doğru ya da yanlış olması noktasında bir hüküm verme yetkisi yoktur"

Yeni anayasaya göre devlet bireyin din ve vicdan özgürlüğünü sağlamak ve koruma konusunda sorumluluk sahibi olması lazım... Dini inançları yaşaması konusundaki bütün engeller kaldırılmalı...

Taslağımızda 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı devlet ile vatandaş arasında bağı ifade eder. Devlet ve devlet kurumları nezdinde vatandaşlar arasında etnik köken, dil, din, cinsiyet, mezhep, düşünce ya da başka bir nedenle ayrım yoktur.

TC'de bütün vatandaşlar eşit haklara sahiptir' diyoruz ve "herkes bu haklardan onurlu bir birey olarak yararlanır ve azınlık haklarını tanımlamaya gerek yok haklar herkes için geçerlidir diyoruz... Azınlıklara özel ne pozitif ne de negatif anlamda bir ayrımcılık yapılmaması gerekir..

Darbe Anayasaları iş dünyasına hangi açılardan zarar verdi? Tamam özgürlükler haklar inançlar konusunda bazı kesimler yeni anayasayı istiyor... Peki, iş dünyası neden yeni bir anayasa istiyor?

En önemli sebebi; Türkiye'de demokrasi ve demokrasinin sürdürülebilirliği tesadüflere ve şahıslara bağlı olmaması lazım. Çünkü iş dünyasında yatırım yaparak gerek yerli gerek yabancı yatırımcılar siyasi ve ekonomik öngörülebilirliği hesap ederek yatırıma geliyor. Siyasi gerilimlerin yüksek olduğu ve belirsizliğin olduğu ortamlara kimse gelip yatırım yapmaz...

Öncelikle parti kapatmanın Türkiye'de yasaklanması lazım. Şiddet içermeyen, terörü desteklemeyen ve vatandaşların temel hak ve özgürlüklerine muhalefet etmeyen partilerin kesinlikle yasaklanmaması gerekiyor. Bu demokrasilerde böyle! Parti sayısının artmasından endişe etmemek lazım... Bu gün Federal Almanya'da 34 parti var!

Buradan barajın indirilmesi gerektiğini mi kastediyorsunuz?

Almanya'da yüzde 5 barajı var... İleri demokrasilerde bile baraj var. Ama bu 10 mu olmalı 7 mi olmalı, tartışılabilir ama barajın kaldırılmaması gerektiğini düşünüyoruz.. Şu anda zaten Meclis'te yeterince geniş bir temsil var. Türkiye yüzde 96-97 oranında temsil ediliyor.

Yeniden önceki sorunuza dönersek ekonomide öngörülebilirlik önemli... Parti kapatmanın yasaklanması lazım, kişisel suçlardan dolayı şahıslar yargılanmalı ya da cezalandırılmalı ama kişisel suçlardan dolayı parti cezalandırılmamalı...

Demokrasinin, demokratik kurumların, sivil bir demokratik düzenin hüküm sürdüğü bir anayasa yatırımcıları bu anlamda cezbeder. Türkiye neden biz uzun vadeli, üretime yönelik ağır yatırımlar, sermayenin gelmediği sorusunun altında bu anayasayı bulabiliriz.

Sorunun cevabı olarak anayasanın yeterince demokratik olmayışı, siyasi öngörürlüğü, istikrarı gösterememesinde yatıyor diye düşünüyorum. Bu da önemli bir handikaptır...

-Dil konusunda daha anlaşılır olması gerektiği söyleniyor ama anayasanın uzunluğu konusunda iş dünyası ağırlıklı olarak ABD'yi örnek veriyor. Anayasa özet, net, anlaşılır deniyor. Bizdeki mevcut 1982 anayasası 180 maddeye yakın... Sizce uzunluğu nasıl olmalı?

Orta yolu tuttturmak lazım... Ne çok uzun olmalı ne de çok kısa ve yetersiz olmalı... Ama kullandığı dil anlaşılır olmalı, halkın bu anayasa benim anayasam diyebileceği bir dille yazılması gerekiyor. Ben ABD anayasası gibi çok çok kısa bir anayasa yapılması gerektiğine katılmıyorum... Bizim anayasamız biraz daha detaylı olabilir...

-Merkez Bankası gibi bir takım kurumların Anayasada yer almasına nasıl bakıyorsunuz?

Uzun vadeli ufku barındırmalı. Çabuk demode olabilecek kuralları ihtiva etmemesi lazım. Bazı şeylerin kanunlara bırakılması gerektiğini düşünüyoruz. Aksi takdirde her şeyi anayasaya sokmaya çalışırsak, anayasayı çok sık değiştirme ihtiyacı çıkar bu da çok sıhhatli bir durum değil... Bu tür konuları kanunlarla tanımlamalı diye düşünüyorum.

- 28 şubatın yıl dönümündeyiz.. Darbelerle hesaplaşmanın ölçüsü ne olmalı?

Bakın şunu ifade edeyim dünyanın hiçbir ülkesinde bu yapılanlar geçmişte kalmıyor. Sırbistan'da ne Arjantin'de ne İskandinavya'da ne de Brezilya'da geçmişte kalmadı. 30-40 hatta 50 sene sonra da olsa suç işleyenler bunun karşılığını görmeli.. Bu karşılığı görmezlerse ileriye yönelik bu suçların yeniden oluşmasına ortam hazırlanmış olur...

Dolayısıyla bugün o dönemde acı çekmiş insanların suçlarını affetmek bizim hakkımız değil diye düşünüyorum. Belki de o acıyı çekenlere sormak lazım onların da şu anda o kadar cömert ve bağışlayıcı davranmayacaklarını düşünüyoruz... Dolayısıyla suçlar yok sayılırsa sağlam bir gelecek inşa etmek mümkün değil...

Sizinle bir anımı paylaşayım. 28 Şubat dönemlerinde bir gece yarısı telefonum çaldı. Uykudan uyandım telefonu açtım. Karşıdaki kişi konuşmuyor ama arkadan çok net postal sesleri geliyor... O dönemde mesaj verilmek isteniyordu.

- Cari açık konusu son dönemin en çok tartışılan konuları içerisinde bir takım tedbirler alındı siz Tuskon olarak cari açık konusunda endişe taşıyor musunuz? Ayrıca cari açığın nedenleri arasında ihracattaki ithalat payının gösterilmesi sizleri rahatsız etti mi?

Cari açık Türkiye için önemli bir sorun. Bunu görmezlikten gelmek mümkün değil. Gerçekçi de değil bu Türkiye'nin bir realitesi... Çözülmesi gereken de bir sorun. Yoksa bu şekilde 100 milyar dolarlık bir açığı Türkiye'nin sürdürebilmesi mümkün değil.

Şu anda üzerinde çalışılan teşvik paketinin bu iş için önemli bir çözüm içermesini umuyoruz. Burada yerli üretimin özellikle ithalatı fazla olan ara mallarda ve nihai mallarda teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyoruz... Bu teşviklerle önlenebilir.

Bir husus da yasaklamalar noktasında; Türkiye biraz fazla liberal. Kraldan çok kralcı... Dünya Ticaret Örgütünün kurallarını, AB kurallarını bizden daha fazla uygulayan ülke olduğunu zannetmiyorum... Her ülke kendi pazarını bir şekilde koruyor. Bence şu anda Türkiye dünyanın en korumasız, en savunmasız pazarlarından bir tanesi... En açık pazarlarından bir tanesi...Böyle bir pazara ben dünyada rastlamadım.

Dışarıdan bakıldığı zaman ABD, Avrupa da böyle görünüyor ama onlar çok ciddi çok ağır kendi standartları ile koruyorlar pazarlarını... Türkiye'de özellikle standart dışı malların ithalatı noktasında gerek gümrüklerde gerek piyasada gerekli denetim ve gözetim yok...

Türkiye bu konuda çok yetersiz ve bu yüzden standart dışı mallar cirit atıyor. Bunlar yerli üretimin önündeki en büyük tehdit. Çok ucuza düşük kaliteli mallar Türkiye'ye geliyor. Bunlar yerli sanayicinin hem aşkını, şevkini hem de rekabet gücünü kırıyor, öldürüyor. Bir süre sonra bu sanayiciler de ithalatçı olabiliyorlar...

O yüzden biz Türkiye'ye ithal edilen malların, kalite ve standartlara dahil olmasını bekliyoruz. Çünkü Türkiye'deki sanayiciler AB normalarına göre (CE normları) ürün üretiyor. Bunun ciddi bir maliyeti var. Ama öbür tarafta karşımızda bazen CE'si olmayan bazen de çakma CE'li mallar pazarda cirit atıyor bunlara dikkat etmek lazım... Yine antidamping ve haksız rekabet konusunda ithal ürünlerin sorgulanması gerekir. Tamamen yasakçılıkla da çözülmez. Belli oranlarda da kendi pazarımızı korumamız lazım bunlar alınacak tedbirlerin bir kısmı diye düşünüyorum...

İhracatın en büyük aktörlerindensiniz... Son dönemde dolar kuru ve değerli TL tartışmalarına baktığınızda uygulanan MB politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Şimdiki kuru nasıl değerlendiriyorsunuz?

Az önce de ifade ettiğim gibi her şeyde orta yolun doğru olduğunu düşünüyoruz ama 1,75 TL'nin de dolar için hala ucuz olduğu kanısındayız. Hala ithalatı çok teşvik edecek kur seviyeleri var... 1,80-1,85 TL aralığı sıhhatli bir dengenin kurulacağı aralık gibi görünüyor.

- Türkiye'de faizler üzerinden yapılan tartışmaların neresindesiniz? Ülkede bir faiz lobisi olduğuna inanıyor musunuz?

Bütün dünyada olduğu gibi faiz lobisi Türkiye'de de var... Türkiye'de biraz daha etkin belki... O noktadaki tartışmalarda faiz lobisinin mevcut olduğunu düşünüyorum. Buna boyun eğilmemesi ve mağlup olunmaması gerektiğine inanıyorum. Çünkü faizler yükseldikçe de belli oranda döviz kurlarına düşüş olarak yansıyor. O da tabi ithalatı tekrar canlandırıyor.

Enflasyon ile ilgili hedeflerde geçmiş dönemlerde hedefler tutturulamadı? Sizin 2012-2013 yılı için beklentiniz nedir?

Enflasyon konusunda benim görüşüm daha rahat biraz daha liberal. Şunu ifade edeyim yüzde 10'un altındaki enflasyonlar Türkiye için risk değildir. Bizim mutlaka bu oranı 2-3'lere çekmek gibi bir stres içerisinde olmamamız lazım. Ben bunu biraz tansiyona benzetiyorum. Her insanın tansiyonu farklı.

Her insan değişik tansiyonlarda sıhhatli yaşıyabiliyor bunu bazılarında aşağı düşürürseniz sorun olabiliyor. O yüzden orta seviyede enflasyonun Türkiye'ye bir dinamizm bir hareket getirdiğini, piyasaya canlılık getirdiğini düşünüyoruz. O yüzden tek odağımızı enflasyon yapmamız gerekiyor. Çünkü Türkiye gibi büyümeye, yatırıma ihtiyacı olan bir ülkenin dinamizmini kısıtlayabilir..

ABD'de henüz tam olarak sona ermemiş bir kriz varken, AB ülkeleri neredeyse iflasın eşiğine geldi. İhracatçılar olarak dünyanın yaşadığı krizden ne kadar etkilendiniz ve bu krizlerle ilgili gelecekteki beklentileriniz nelerdir? Ayrıca son dönemde Türkiye geçmiş dönemlerde ekonomik büyümede rekorlara imza attı. Ama 2012 ve 2013 yılları için birçok uluslararası kuruluş büyüme rakamını Türkiye için aşağı yönlü revize etti sizin büyümede beklentileriniz nedir? Dünyadaki krizin geleceğine ilişkin beklentiniz ne yönde?

Bakın mesela Avrupa'dan Aralık ayının inşaat sektör verileri geldi. Geçen seneye göre yüzde 7,4 büyümüş Avrupa inşaat sektörü... Bir taraftan Avrupa krizinden bahsediliyor ama bir taraftan da olumlu haberler geliyor... Avrupa inşaat makineleri üzerine yapılan barometre dedikleri en son çalışmada ankete katılanların yüzde 71'i önümüzdeki 6 ayın geçen seneden daha iyi geçeceğini ve satışların artacağını söylüyorlar böyle beklentileri var.

Tarihte kriz hiçbir zaman davullu zurnalı gelmemiştir ve genelde gelmesi beklenen yerden de gelmemiştir. 2008-2009 yılındaki küresel krizden dolayı Avrupa bir darbe yaşadı. O günden bugüne hep ikinci bir dipten, resesyondan bahsediliyor bir yandan da kurumlar da şahışlar da devletler de belli oranda gardlarını alıyorlar. Bu yüzden Avrupa krizinin beklendiği kadar ağır geçmeyeceği yönde umut da var. Bu kısa süreceği manasına gelmiyor ama şokun tahmin edildiği kadar büyük olmama ihtimali de var! Diğer taraftan uzun süreli olacağı kesin!

Türkiye'nin 2012'yi iyi geçirmesi çok muhtemel. Birinci ayda içinde bulunduğumuz iş makinaları sektöründe satışlar yüzde 50 arttı. Geçen sene rekor senelerden birisiydi, Şubat ayında da satışlar hala devam ediyor.

Türkiye'nin önünde birçok büyük proje var. Konut satışları neredeyse iki misline yakın arttı. Bunlar Türkiye'deki dinamizmin sürdüğünü gösteriyor.

TUSKON olarak da biz piyasanın içerisinde o nabzı tuttuğumuzu düşünüyoruz... Şu anda çok ciddi daralma sinyalleri yok. Avrupa ile ilgili bizi bir tarafta risk bekliyorken bir tarafta avantaj bekliyor.

Risk talebin daralma riski, avantaj ise finansal krizlerde sermaye sıkıntısı olunca, firmalar daha küçük sermayelerle, ileriye yönelik daha büyük belirsizlik olduğunu için, Uzakdoğu'ya büyük parti siparişler yerine küçük parti siparişleri, yakındaki ülkelere veriyorlar. Onlar için biraz daha pahalı olsa da az riskli oluyor küçük sermayelerle hızlı hızlı dönüyorlar...

Türkiye'de bu konuda çok şanslı! Bu sene talep darlığı az bir tercih artması ile dengelenebilir veya o şok küçültülebilir diye düşünüyoruz. O yüzden Türkiye'deki etki Avrupa'daki daralmaya paralel olmayacaktır. Her ne kadar bağımlı olsak da Avrupa kadar daralma öngörmüyoruz..

Bir de Türk sanayisi Türk iş dünyası değişik coğrafyalara açıldı. Bunda TUSKON'un da büyük rolü oldu. Pazar çeşitlmesi yapıldı. Bugün bir Anadolu şehrine gidiyorum 'Başkanım biz Dominik Cumhuriyeti'ne, Costarica'ya gidiyoruz' diyor. Bir tanesi diyor ki 'ben yeni Sierra Leone'den geldim' diyor... Bunlar Türkiye'nin isimlerini bilmediği ülkeler. Burada proaktif dış politika önemli rol oynuyor.

Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın dış gezilere iş dünyasını da götürmeleri, yeni büyükelçiliklerin açılması, ticaret müşavirlerinin sayılarının çok artırılması, THY'nin yeni uçuş güzergahlarını oluşturması vb. bunların hepsi birbirini tamamlıyor. Dolayısıyla Türkiye güzel bir küresel açılıma ulaştı ve hızla devam ediyor. Bu nedenle, bu senenin iyi geçeceğini düşünüyorum. Yüzde 5 ve üzerindeki büyümelerin sürpriz olmadığını düşünüyorum...

Mevcut ihracat yaptığımız pazarlardaki kriz nedeniyle oluşan kayıbı yeni açılan pazarlar telafi ediyor mu? Yeni pazarların yaklaşık oranı nedir öncekilere kıyasla?

Şöyle bir örnekle ifade edeyim; bizim, Arap Baharı'nın yaşayan ülkelere ihracattan 1,5 milyar dolar civarında bir ticaret kaybımız var. Ama bizim yeni çalıştığımız Güney Afrika'daki pazarlarda 1 milyar dolar artış var...

Yani 1,5 milyar dolarlık şok Güney Afrika ya da Güney Amerika'daki pazarlarla 500 milyon dolara düşürülmüş durumda. Bu benzer yeni pazarlar, mevcut pazarlardaki daralma şokunu azaltıyor. Bazılarını da tazmin ediyor. Güneydoğu Asya ile Arap ülkeleri ile Ortadoğu ile çok güzel çalışmalar var. Ama şunu belirtmek gerekir.

Bizim için en büyük pazarlardan bir tanesi Rusya'dır. Rusya şu anda petrol fiyatlarının 170 dolara çıkması ile birlikte ellerini oğuşturuyor. Bizim zengin bir komşumuz var Rusya gibi, bu komşumuzla ilişkilerimizi iyi tutmamız ve bu pazarın imkanlarını gerek yatırım gerek ticaret konusunda iyi değerlendirmemiz lazım.

Bir de Avrupa bitti diyorlar. Avrupa'nın bittiğine inanmıyoruz. Avrupa'da 150 trilyon dolarlık bir servet birikimi var. Çünkü yıllardır Avrupa kazanıyor ve biriktiriyor. Çünkü yaşlı ama çok zengin bir kıta... Bu para duruyor. Bunu değerlendirmek lazım.

Zengin komşudan hiçbir zaman zarar gelmez. Avrupa'nın küçülmüşü de çok büyüktür. Şu anda dünyanın en büyük ithalat yapan coğrafyası olarak baktığımız zaman dünya ekonomisinin 4'te 1'i hemen bizim yanımızda ve bu yüzden bizim Avrupa'yı küçümseme lüksümüz yok.

Avrupa yoğun bakımda, komada gibi görüşlere ben katılmıyorum. O ifadeleri kullanmak da çok da doğru değil çünkü onları rencide ediyor. Onlar bizim iyi partnerlerimiz, Türkiye'deki yatırımların yüzde 90'ı Avrupa kaynaklı sermayeler. Biz bunu nasıl daha fazla arttırabiliriz buna bakmamız lazım...

AB üyeliği ayrı bir şey ama biz üyelik yolunda gitmiyor diye bütün işleri donduramayız. Avrupa dediğim gibi çok zengin bir kıta, bir realite.. Orada yapılacak bir sürü iş var. Biz orada öbür işleri nasıl yaparız, AB üyeliği gitmiyor olabilir ama diğer tarafta bizim işbirliği ortaklık yapacak birçok imkan var.

Bizim o imkanları dondurmamız ve çalışmaları da sürdürmemiz lazım. Fakat bunu yaparken de Türkiye'nin menfaatlerini, onurunu izzetini koruyarak yapmalıyız... Sadece ekonomi alanında değil birçok alanda işbirlikleri yapılabilir. Bizim bu süreci dondurmamamız lazım. Her şeyi AB'ye endekslersek böyle büyük bir imkandan kendimiz istifade edemez hale geliriz...

Sıfırcı Hocalara gelelim onlarla ilgili ne düşünüyorsunuz...

O sıfırcı hocaları ben bizim bir dönem reno arabamız vardı onlara benzetiyorum... Arabanın motoru yanınca ışık yanardı. Motorun yandı diye... Hatta alevleri fark ederdim de ışık daha yanmamış olurdu. Sıfırcı Hocalar da böyle. Ülkeler batmış arkalarından not düşürüyorlar...

Bugün Avrupa'nın krizi iyi yönettiğini söyleyemeyiz. Halen de iyi yönetmiyorlar. Avrupa'nın karar mekanizmalarında ciddi sıkıntılar var. Ülke, parti, şahış çıkarları ile AB çıkarlarının çeliştiğini çok net olarak görüyoruz... Böyle noktalarda kararlar alınamıyor. Ya geciktiriliyor ya da yanlış kararlar alınıyor...

Avrupanın işi çok kolay değil. Özellikle siyasi birlik ve mali birlik kurmadığı sürece oradaki sıkıntılar da kaçınılmaz... Avrupa'nın eski haline gelmesi yani 2007'deki rakamları tekrar yakalaması 20 yıl sürebilir deniyor. Bu yaşlı bir bünyenin hastalıklardan çok zor kurtulmasına benziyor.

Gençler çabuk iyileşir. Ama Avrupa'nın bir toparlanma zorluğu taşıyacağı kesin. Borçların çalışılıp para kazanılıp vergi verilip ödenmesi lazım bir taraftan da faizler geliyor. Bunun için pazar lazım. Dünyadaki birçok pazar Avrupa'nın elinden gittiği gibi bu pazarlar üretici olarak kendilerine rakip çıktılar.. Avrupa ne üretecek, kime satacak ve vergi alıp borçlarını nasıl ödeyeceği sorusu belirsiz şu anda...

Tabi nüfusla da ilgili durum var... Çıkın bir alışveriş merkezine gidin giren çıkan herkesin elinde birer çocuk var. Bu anlamda genç bir nesiliz. Bu yüzden tüketimimiz fazla.. Diğer taraftan mesela benli yaşlara, 50'li yaşlara gelin tüketimiminizin nasıl düştüğünü görecekseniz... Mesela benim ayakkabılarım hiç eskimiyor... Yani birçok şeyi eskisi kadar tüketmiyor insanlar... Ama gençlerin çocukların olduğu yerde muazzam bir tüketim var.

- 2023 hedeflerine ilişkin ne düşünüyorsunuz? Dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri olabilir miyiz?

Tabi bu bizim kadar diğer rakip ülkelerin durumunun bozulmasına da bağlı. Birilerinin zemin kaybetmesi lazım bizim de zemin kazanmamız lazım... Bu da gerçekleşecektir diye düşünüyoruz. Şu anda ekonomik dalgalanmalar bazı ülkelerin durumunu biraz daha zorlaştıracak.

Zor bir hedef ama mümkün fakat çok çalışmamız gereken bir hedef... Nefes almaksızın çalışmaya devam etmemiz gerekiyor... Bizim üzerimize düşen kendi pozisyonumuzu güçlendirmek. Ama biz burada daha çok onlar nereye gidiyordan ziyade biz nereye gidiyoruza odaklanmamız lazım. 10. olmaz da 12. olursun, herkes büyür sen de büyürsün bu da başarıdır. Ama bizim 10.'luk için mücadele etmemiz lazım.

 



Bu haber 1,313 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.








    BİZE ULAŞIN: info@resulkurt.com
    TWİTTER/resulkurt34

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,803 µs