En Sıcak Konular

ZİHNİ, SİNİR’lenirse…

6 Mayıs 2008 09:13 tsi
ZİHNİ, SİNİR’lenirse… Onpunto yazarı Naif Karabatak, "ZİHNİ, SİNİR'lenirse." başlıklı son yazısıyla bilgisayar dünyasında yıllar öncesine götürüyor...

Naif Karabatak

naifkarabatak@gmail.com
ZİHNİ, SİNİR’lenirse…
Çocukluğumdan bu yana teknolojiye merakım vardı. Ancak teknoloji, benim gördüğümden ibaretti, diğeriyse hayal. O zamanlar Gırgır Dergisi çok okuduğumdan “Zihni Sinir”den daha fazla icat yapardım, tabii ki düşte…

Düş dediğime bakmayın, henüz birkaç kez çevrilerek santrale bağlanabileceğimiz telefon varken ve o telefon da her evde yokken, dijital telefonları düşlemiş, hatta cebe girecek telefonların hayalini kurmuş, görüntülü olarak çok uzak yerlerden bağlantı sağlayacağımızı düşünür olmuştum. Bu fikirlerimi yakın arkadaşlarıma söylediğimde “kafayı sıyırmış zahir” diye bön bön baktıklarını çok iyi biliyorum. Elbette bütün bu teknolojinin hiçbir alanında en ufak bir emeğim olmadı ama hayal ettim ya o da yeter.

Dünya renkli televizyona kavuştuğunda biz onların artığı olan siyah beyazla idare ettik, hem de “Tak tak tak Ahmet Beyin televizyonu” ile…

Dünya bilgisayarda çağ atlamaya başladığında biz sadece disketle çalışan ve 300 MB’lik bir bilgisayarla dünyayı kurtaracağımızı sandık. Bende bir tesadüf eseri işte bu tür bir bilgisayarda “bilgisayarcı” oldum çıktım.

Bilgisayar geldi, “Bilgisayarcı” diye bir meslek edindik ve disketten hard diskli bilgisayara terfi ettik, hem de üç beş disket kapasitesiyle. Fena mı üstelikte renkliydi. Renk kodlarını girince kırmızı da karşındaydı, sarı da, mor da, pembe de…

Sonra bazı virüs programları renkli oldu. Rengin güzelliğini, tasarımın zevksizliğine kurban ettik.

Derken bir gün Microsoft’un patronu Bill Gates bize “Windows” armağan(!) etti ve bütün pencereleri açarak dünyaya bakmaya başladık. Komut yazmaktan bıkmıştık, tek tıklamayla her pencere açılıverdi. Windows 98, bu açıdan teknolojide devrim sayıldı. Derken ardından başarısız da olsa Windows’un farklı versiyonları çıktı ama yılda bir…

Windows bir adım büyüyünce, mevcut bilgisayarların da iki adım büyümesi gerekirdi ve derken Pentium denen modellerle tanıştık. Sonra I’i çıktı, II’si çıktı, III’ü çıktı ve sonra da hepsini bir kenara atıp, daha kullanışlı, daha hızlı, hard diski daha geniş bilgisayarlar almaya başladık. Chip’ler küçülmeye başladıkça bilgisayar da hayatın her alanına yayılmaya başladı. Farkında olmadan her kullandığımız alet bir çeşit bilgisayar olup çıktı.

Her yıl yenilenen Windows, yeni bir masraf kapısı demekti aynı zamanda. Lisans devreye girince gizli ajanlar vasıtasıyla baskınlar düzenlendi, birçok ocak söndürüldü. Sonra iş ilerledi. İnternet vasıtasıyla programın lisanslı olup olmadığı kontrol edilebiliyor, gerekirse “hediye(!)” olarak gönderilen virüslerle de bilgisayarınızın başına çorap örebiliyorlardı.

Windows XP’de, kendi içerisinde bir başka devrimdi. Profesyoneli çıktı, ev kullanıcıları için olanı üretildi. Sonra Vista farklı pencereler açtı ama “inadım inat” deyip halen 98’de direnenler de vardı. Vistayı beğenmeyip XP’de karar kılanlar da…

Bir donanım aldığında programını bulamama gibi sıkıntıyı en aza indirmek için sürekli geliştirilen, sürekli güncellenen Windows ve yan ürünleri, kullanıcıya göre değişen “geçer not”ları nedeniyle bir türlü düzene binmedi. Artık teknolojinin ülkemize gelmesini yıllarca beklemeye gerek yoktu. Bu açıdan uzay çağını yaşadığımız bir gerçekti. Yeni çıkan her programı anında bilgisayarınıza indirme şansına sahiptiniz.

Bilgisayarla birlikte huyumuz, suyumuz da değişti; Önce mektubu unuttuk, sonra kart atmayı. Hepsinin yerine geçen e-posta ya da bir başka deyişle “sanal posta” hizmetimizdeydi. Üstelik pul parası isteyen de yoktu. Bu nedenle dostluklarımızda sanallaştı ve chat(çet) bize yetti.

Cep telefonu da bilgisayar gibi hızla gelişme kaydedince ülke hem bilgisayar çöplüğüne, hem cep telefonu çöplüğüne dönüverdi. Daha önce binlerce dolara alınan ürünler artık yok pahasına alınabilirdi ama daha iyisi için yine yüz binlerce lira vermek gerekti. Olsun, kredi kartına bilmem kaç taksitte o da emrinizde…

Windows XP, kimilerine göre teknolojinin geldiği en son noktaydı ama uzun sürmedi. Vista’ya rağmen XP’de direnenler için bu defa SP versiyonları üretildi. Sırayla “daha sen kuramdın mı, ne kadar ayıppp!” muhabbetlerine dalıverdik. Konuşmamız da değişmişti çünkü. Artık büyüklük bizde GB (cici bayt) olarak anılıyor. Kaç “cicibaytlık adam” olduğumuza karar veriyorduk.

Derken “depolama” aygıtları çıktı ardı ardına. Artık koca bilgisayar kasasını götürüp program yükletmiyor, disketler, CD’ler yanımıza taşımıyorduk. Taşınabilir bellekler alabildiğince kapasitesiyle göz dolduruyordu ama yavaş yavaş.

Hepsinde önce küçüğünü alıyordunuz. Çünkü o küçük, sizin için olabilecek en büyük versiyonuydu. Sonra biraz büyüdü, sonra biraz, sonra biraz daha. Şimdilerde “taşınabilir hard disk” çıktı ve olanlar oldu. Koca bilgisayardaki tüm bilgiler sigara paketi kadar bir taşınabilir bellekte saklanıverdi.

Sadece cep telefonu, ev telefonu, televizyon, bilgisayar veya program değil. Teknolojinin olduğu her kullanım eşyasında büyüme “hızlı” ama “kademeli” olarak sürdü. Uydu alıcılarında, buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinesi, fırın, teyp, kaset çalar, CD çalar, video, MP3, MP4 çalar.. ve daha neler neler…

Bütün yeni çıkanlardan alman gerekiyordu. Her yenilikten nasiplenmen “ay sen daha o modeli mi kullanıyorsun?” türü ayıplanmalardan kurtulman gerekirdi.

Bu da sürekli devam eden bir masraf demekti.

Ancak, insanların, bunun sürekli devam eden bir masraf olduğunu bir türlü anlamamaları için her şey yapıldı. Teknoloji ilerliyordu, çağ atlıyorduk, zamana ve zemine göre ihtiyaçlar belirleniyor, kullanıcı talepleri dikkate alınarak bir üst model üretiliyordu.

Sanki bütün bir toplum, teknolojinin kurbanı olmuş, aylık taksitlerle onların hayatta kalmasına yardımcı oluyorduk.

Kimse “Ne yapacaksanız yapın kardeşim, ne iki de bir bizi söğüşlüyorsunuz?” demedi/diyemedi; aldıkça aldı, attıkça attı. Bu defa site merakı sardı hepimizi, gerçeği değil sanalı. Artık sanal olarak birkaç parsel yer alıyorduk ama toprak kokmuyordu. Sonra onun da cılkını çıkardık interneti site çöplüğüne çevirdik. Bunu ayıklamamız için de Google amca diye bir şey ürettiler, ne ararsan bir tıkla karşında. Kitaba da gerek yok artık…

***

Bütün bunlara rağmen elektriğin şalteri indiğinde, bizim hayatımızın da inmesi çok ilginç. Yine bütün bu gelişmeye rağmen o şalter indiğinde dostlukların başlaması, ya da unuttuğumuz değerleri anımsamamız da bir başka ilginç nokta.

Kazanırken kaybetmek bu mu yoksa…





Bu haber 2,249 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.








    BİZE ULAŞIN: info@resulkurt.com
    TWİTTER/resulkurt34

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    9,087 µs